[ABD’de Tasarı Halindeki] ‘Havale Vergisi’ [Remittances Tax]: Çok Evrak, Düşük [Beklenen] Gelir

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Temsilciler Meclisi’nden 22 Mayıs’ta (2025) geçen “Tek Büyük, Güzel Yasa Tasarısı”nın [One Big Beautiful Bill Act] bir parçası, havaleler[1] üzerinde yeni bir yüzde 3,5 oranındaki tüketim vergisi olup; bu vergi ABD’de çalışan kişilerden yurtdışındaki kişilere (örneğin, aile üyeleri) yapılan ticari olmayan para transferlerini içermektedir. Verginin, anılan verginin hedeflenen hedefi olmayan kişilere uyum yükü bindirerek ve hedeflenen hedeflerden gelir toplamakta zorlanarak tali hasarlar yaratması muhtemeldir. Vergi politikası, devletin vergi dışı öncelikleri gerçekleştirmesinin genellikle verimsiz bir yoludur ve burada durumun böyle olması muhtemeldir.

Sonuç: Bu, büyük bir uyum yükü olan küçük bir vergi tabanıdır. Birincil etkisi daha fazla gelir değil, çok daha fazla evrak işi olacaktır.

Havaleler üzerindeki vergi, yasa tasarısının ilk sürümünde başlangıçta yüzde 5 oranında bir vergi olarak yazılmıştı, ancak yönetici değişikliği olarak bilinen bir dizi düzenlemede yüzde 3,5’e düşürüldü.

  1. Tali Zarar: Amerikan Vatandaşları ve Yatırımcılar

Verginin hedeflenen matrahı, ABD yurttaşı olmayan kişilerin ABD’den gönderip aldıkları uluslararası para transferleridir. Verginin vatandaş olmayanları (ve belki de özellikle ülkede izinsiz çalışan kişileri) hedeflemesi amaçlansa da dezavantajları daha kapsamlıdır. Ayrıca, mevzuatın hedef kitlesi olmayan pek çok kişi için de yasal uyum yükümlülüğü yaratmaktadır: örneğin, yatırım gibi para transferi dışındaki amaçlarla rutin uluslararası transferler yapan Amerikalılar veya yabancı hesap sahipleri.

Amerikalılara yönelik yükümlülükler hem finansal kurumlara hem de bireylere düşecektir. Yasa tasarısının metni bile, söz konusu uyum yükümlülüklerinden bazılarını ortaya koymaktadır. Finansal kurumların nitelikli bir havale transfer sağlayıcısı [a qualified remittance transfer provider] olmak için ABD Hazine Bakanlığı ile birlikte çalışması ve nitelikli kurumların, göndericinin vatandaşlığını kanıtlayamaması durumunda, uluslararası olarak transfer edilen 15 doları aşan her miktardan otomatik olarak vergi kesmesi gerekecektir.

Finansal kurumların bir işlemin havale olarak nitelendirilip nitelendirilmediğini belirlemenin bazı yolları vardır [1978 tarihli Elektronik Fon Transferi Yasası’nın (Electronic Funds Transfer Act) gerektirdiği gibi]. Ancak bunu etkili bir vergi matrahı oluşturmak için gereken ölçekte ve doğrulukta yapmak başka bir konudur. Bir müşterinin ABD vatandaşı olup olmadığını belirlemek zor olacaktır. Finansal kurumlar hâlihazırdaki yasa uyarınca Gelir İdaresi [Internal Revenue Service] Form W-9’u sıklıkla topluyor ve bu da bazı bilgiler sağlıyor, ancak W-9 tek başına yeni ulusal statü doğrulama koşullarını karşılamak için yeterli olmayabilir. Birinin vatandaşlığını hemen kanıtlayamaması ancak daha sonra kanıtlaması durumunda, yıllık gelir vergisi beyannamelerini verirken geri ödeme alabilmesi mümkündür. Müşterilere ait bilgileri toplamanın ve kullanmanın yanı sıra bankaların, Hazine’ye ilişkin işlem listelerini ve ilgili kişisel bilgileri içeren büyük veri tabanlarını da sunması gerekecektir.

Yukarıdakilerin hepsi Amerikan vatandaşlarına yüklenen uyum koşullarıdır. Bu vergi, ilave evrak işi ve azalan gizlilik ve hatta yanlış uygulandığı durumlarda karmaşık bir geri ödeme süreci içermektedir.

Belki de Tüketim Vergisinin [excise tax] daha da zararlı bir sonucu, ülkeye yabancı yatırımı caydırması olacaktır. Yabancıların göç veya para transferi ile ilgili olmayan amaçlar için bile ABD bankalarını kullanmasını zorlaştırır.

Bir örnek, iş amacıyla Amerika Birleşik Devletleri’nde bir hesap bulunduran uluslararası bir yatırımcı olabilir. Bu yatırımcı paraları ülke dışındaki başka bir hesaba transfer etmek isterse, bu bir para transferi görünümü taşıyabilir. Ancak bu gerçek bir para transferi değildir: yatırımcı kendi parasını çekmekte, başkalarına para transferi yapmamaktadır. Bir havale transfer sağlayıcısı bunu doğrulamakta zorluk çekebilir ve yatırım getirilerini çeken birinden haksız yere ücret alabilir. Bu durumda, vergi fiili bir sermaye kontrolü olarak bile işlev görebilir ve bir sermaye çıkış vergisi görünümü taşıyabilir. Bu, Amerika Birleşik Devletleri’ne daha fazla ve gelecekteki yabancı yatırımı caydırabilir.

Bir diğer potansiyel sorun, uluslararası operasyonları veya tedarik zincirleri olan işletmeler için olabilir. Örneğin, Detroit-Windsor, Ontario bölgesindeki küçük bir işletmenin Kanada ve ABD’li müşterileri, tedarikçileri ve çalışanlarıyla yüzlerce işlemi olabilir. Bu ticari işlemlerin birçoğunun doğası gereği havale niteliğinde olmadıklarını kanıtlaması gerekecektir. Ve hem ABD’de hem de başka yerlerde binlerce veya on binlerce çalışanı olan daha büyük bir işletme, çoğu göçmenlik veya havale [immigration or remittance] dışındaki nedenlerle günde binlerce uluslararası işlem yapabilir. Bu işlemlerin ayrıntılı bir muhasebesini oluşturmak, hepsi vergiye tabi olmadıklarını kanıtlamak için, herkesin zamanını boşa harcamaktır.

Bir başka son derece zahmetli beyan yükümlülükleri seti olan Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası’na [Foreign Account Tax Compliance Act] aşina olan Amerikalılar, önerilen havale vergisinde Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası’nın bir yankısını görebilirler. Yabancı Hesaplar Vergi Uyum Yasası’nın uygulanması sıklıkla pratik zorluklar nedeniyle gecikmiş ve sonuçta çok fazla gelir elde etmeden birçok Amerikalıyı çileden çıkarmıştır.

  1. Verginin Hâlâ Hedefine Ulaşmamasının Nedeni

Beklenmeyen hedeflere yönelik rahatsızlıklara ve zararlara ek olarak, vergi amaçlanan geliri toplamada da yetersiz kalabilir. Havaleler özellikle kaygan bir vergi tabanıdır. Vergilendirilmelerinin zor olmasının bir nedeni, bunların küçük miktarlarda olma eğiliminde olmaları ve çoğunun resmi bankacılık sistemi tarafından tespit edilmemesi, devlet tarafından ise hiç tespit edilmemesidir.

En basit kaçınma seçeneklerinden biri, herhangi bir nicelik veya vergilendirme sisteminin etrafından tamamen dolanan fiziksel nakittir; insanlar tarafından veya paketler aracılığıyla sınırlardan getirilebilir. Başka bir kaçınma yöntemi de kripto para birimi gibi dijital varlıklar vasıtasıyla değer transferidir. Bir diğer seçenek ise yüksek değerli fiziksel mallar göndererek değer transferi yapmaktır. Ve belki de en uygunu, ABD vatandaşı olmayan biri, vergi ödemekten kaçınmak için bir Amerikalıdan kendisi adına para göndermesini isteyebilir.

Netice itibarıyla, düzenli olarak veya büyük miktarlarda para gönderen ABD vatandaşı olmayan kişiler, yüzde 3,5 vergi ödemeden bu uygulamayı sürdürmenin çeşitli yollarına sahiptir. Daha sık yurtdışına para gönderen kişiler, bu ücreti atlatmak için manevralar bulacak ve bu da hedef vergi tabanından elde edilen gelirin düşük olmasına neden olacaktır. Müşterek Vergi Komitesi, bu verginin önümüzdeki 10 yıl içinde yalnızca 26 milyar dolar gelir üreteceğini tahmin ediyor, ancak gerçek tahsilatlar büyük ölçüde kaçınma davranışlarına bağlı olacaktır.

Sonuç olarak, verginin mevzuata uyum maliyetleri ile elde edilen gelir oranı yüksek olacaktır. Vergiden kaynaklanan evrak işinin çoğu, ücreti borçlu olmadıklarını gösteren Amerikalılardan gelecektir.

  1. Tarafsız Olmayan Bir Vergi Tabanı

ABD bağlamında, para transferlerinin vergilendirilmesi tarafsız değildir (ve muhtemelen kasıtlı olarak öyledir). Yani, ekonomik faaliyete tutarsız ilkeler uygulayarak davranışı etkiler. Bir hanenin ABD ile başka bir ülke arasında bölündüğü ve ABD’deki kazananların başka yerlerdeki tüketicileri desteklediği bir düzenlemeyi, hanenin tamamını tek bir ülkede konumlandırmak gibi diğer olası seçeneklere kıyasla caydırır.

Varsayımsal olarak, para transferi vergisi, Katma Değer Vergisi [KDV (value-added tax)] gibi büyük bir federal tüketim vergisi olan bir ülkede vergi tarafsızlığına doğru bir yama olabilir. Bir çalışan, KDV ülkesinde çalışarak ve KDV alanı dışındaki tüketim için ödeme yaparak, hatta potansiyel olarak KDV ülkesinden sıfır oranlı ihracat tüketerek KDV’den etkili bir şekilde kaçınabilir. Bu, federal tüketim vergileri olan ülkeler için dikkate alınması gereken potansiyel bir sorundur. Ancak ABD’de KDV yoktur ve bizim bağlamımızda, para transferleri üzerindeki vergi tarafsız değildir.

Tarafsızlık muhtemelen politikanın amacıdır ve göçü azaltmayı amaçlayan vergi dışı politikalarla aynı zamana denk gelir. Ancak bu durumda, diğer birçok durumda olduğu gibi, tarafsız olmayan vergi politikası vergi dışı hedefleri takip etmek için zayıf bir araçtır. “Tax Foundation”, kurum olarak genellikle bunu savunur, ancak eksiklikleri bu durumda özellikle belirgindir: işlemler bol miktardadır, genellikle sayılması zor veya imkânsızdır ve yargı yetkisinin uygulanması zordur. Buna karşılık, hangi insanların hangi yerlerde olduğu fiziksel sorusu, iyi düşünülmüş, düzenli ve adil süreçlerle fiziksel dünyada daha iyi yanıtlanır.

Sonuçta, havale vergisi politikası, amaçlanan hedeflerine göre bile değerlendirildiğinde bir ıskalamadır. Vergi sistemi verginin ödenmediğini gösteren çok fazla evrak ürettiğinde, bu vatandaşlara maliyetin devlete sağlanan faydaları çok aştığının bir işaretidir. Yabancı işçilerden gelen dolar başına peniler/kuruşlar, onlarca veya yüz milyonlarca insanın yükümlülüklerine değmez.

[1] Çevirenin Notu: Tam adı ‘Elektronik Fon Transferi’ (EFT) olan para transfer teknolojisi, farklı bankalar arasında para aktarımı yapmak için kullanılır. Yani bir kişi, EFT ile farklı bir bankada hesabı olan kişilere veya kendisinin farklı bankadaki hesabına para gönderimi yapabilir. Havale ise bir kişinin aynı banka bünyesinde farklı şubedeki bir hesabına veya aynı bankayı kullanan bir başka kişiye para transferi yapmasını sağlayan işlemdir. Havale yapıldığında tek bir banka kullanıldığı için para transferi EFT’ye kıyasla daha çabuk gerçekleşir. Her iki işlem de günümüzde para transferi yapmanın en basit yollarıdır; ancak aralarında temel olarak iki fark bulunur: Kullanılan bankalar ve işlem süresi. Havale işlemi, aynı banka bünyesindeki hesaplar arası bir transfer olduğundan sadece ad, soyad ve ‘Uluslararası Banka Hesap Numarası’ [International Bank Account Number-IBAN] bilgileri ile yapılabilir. EFT yaparken ise bu bilgilerin yanı sıra alıcı kurum, banka şubesi ve hesap numarası da gerekebilir. EFT, bankalar arası bir işlem olduğundan, sadece resmi tatil olmayan günlerde ve mesai saatleri içinde uygulanabilir. Örneğin, birine para göndermek için hafta sonu veya mesai saatleri sonrasında EFT talimatı verirseniz, paranın alıcı hesaba aktarılması ertesi iş günü mesai başlangıcında gerçekleşir. Havale ise tek bir bankanın farklı şubelerdeki veya farklı kişilere ait hesapları arasında olduğundan tatillerden ve mesai saatlerinden bağımsız olarak 7/24 gerçekleşebilir (…)

Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.