Bankacılık düzenleme ve gözetim otoriteleri [banking regulators and supervisors] için daha yüksek siyasi bağımsızlık finansal istikrarı iyileştirir mi? Politika yapıcılar durumun böyle olduğu konusunda hemfikir görünmektedir. 2008 tarihli finans krizinden bu yana düzenleme ve gözetim otoritelerine siyasi organlardan daha fazla bağımsızlık tanınmıştır. Basel Komitesi’nin etkili bankacılık gözetimi için temel ilkelerinin esaslı direklerinden biri, gözetim otoritelerinin hükümetlerden bağımsız olmasıdır. Uluslararası Para Fonu ve Dünya Bankası [International Monetary Fund and World Bank], Finansal Sektör Değerlendirme Programı’nın [Financial Sector Assessment Program] bir parçası olarak bu ilkeye uyumu düzenli olarak değerlendirir. Bu değerlendirmeler genellikle bağımsızlığı en düşük uyuma sahip ilkelerden biri olarak işaretler[1].
Bağımsızlığın finansal istikrara fayda sağlayabilmesinin nedeni basittir. Seçilmiş yetkililer, seçimlerden önce kredi genişlemesini karşılamak için bankacılık düzenlemelerini gevşetmeleri veya gözetimi gevşetmeleri için yetkililere baskı yapma teşvikine sahip olabilir. Bu şekilde, politikacılar kısa vadeli büyümeyi teşvik edebilir ve seçim beklentilerini artırabilir. Bağımsız gözetim otoriteleri bu tür döngülerden yalıtılmıştır ki; bu da onların kısa vadeli siyasi kazanımlar yerine uzun vadeli finansal istikrara öncelik vermelerine olanak tanır.
Ancak düzenleme ve gözetim bağımsızlığı [regulatory and supervisory independence] gerçekten daha istikrarlı bir bankacılık sistemiyle ilişkili midir? Bu soru yeni bir çalışmada[2] araştırılmıştır[3]. Düzenleme ve gözetim bağımsızlığının finansal istikrara sağladığı faydalar teorik açıdan iyi belirlenmiş olsa da, bu bağlantıdaki deneye dayalı kanıtlar yetersizdir ve sınırlamaları vardır. Bu sorun, 1999-2019 yılları arasında 98 ülke için banka düzenleme ve gözetim otoritelerinin siyasi bağımsızlığını ölçen yeni bir endeks oluşturularak ele alınmaktadır[4].
Endeks, düzenleme ve gözetim otoritelerinin yasal bağımsızlığını üç hususa göre ölçer: kurumsal açıdan, düzenleme açısından ve bütçe açısından. Kurumsal bağımsızlık [institutional independence], denetleme kurumunun başkanının atanması, görevden alınması ve görev süresine göre ölçülür. Düzenleme bağımsızlığı [regulatory independence], düzenlediği ve denetlediği sektör için teknik kurallar ve düzenlemeler belirlemedeki özerklik derecesini ölçer. Bütçe bağımsızlığı [budgetary independence] ise, gözetim kurumunun kendi kaynaklarını belirlemede ne kadar bağımsız olduğunu gösterir, çünkü politikacılar işlevlerini yerine getirmek için ellerindeki kaynakları kısıtlayarak kurumlara baskı yapabilirler[5]. Önemli bir şekilde, bu endeks para politikasına odaklanan geleneksel merkez bankası bağımsızlık ölçüsünden farklıdır. Dahası, birçok ülkede banka düzenlemesi ve gözetimi merkez bankasından ayrı bir kuruma devredilir.
Düzenleme ve gözetim bağımsızlığı endeksi, ülkeler arasında önemli bir heterojenlik olduğunu ortaya koymakta; banka gözetim otoriteleri çok yüksek bir bağımsızlık derecesi sunarken diğerleri önemli ölçüde daha düşük seviyeler bildirmektedir. Ayrıca düzenleme ve gözetim otoritelerinin bağımsızlığının merkez bankası bağımsızlığıyla aynı hızda gelişmediği de fark edilmektedir. Merkez bankası bağımsızlığı 2000’lerin başından itibaren istikrarlı ve nispeten hızlı bir tempoda artarken, düzenleme ve gözetim bağımsızlığı zamanla daha yavaş arttı ve daha kesikli bir örüntü izlemiştir.
Peki, düzenleme ve gözetim bağımsızlığı gerçekten finansal istikrarı iyileştiriyor mu? Bu 69 ülkede bulunan 2 bin 500’den fazla bankadan oluşan bir örneklemde test edilmiş ve iyileştiği bulunmuştur. Araştırmada, düzenleme ve gözetim otoritelerinin daha yüksek bağımsızlığının daha istikrarlı bankacılık sistemleriyle önemli ölçüde ilişkili olduğu gösterilmektedir. Özellikle, daha bağımsız gözetim çerçeveleri altında faaliyet gösteren bankalar, finansal sıkıntının temel bir göstergesi olan daha az batık krediye sahiptir. Daha yüksek bağımsızlık, bankaların “z” puanları[6] (iflas riskinin bir ölçüsü) veya varlıklardan elde edilen getirinin oynaklığı gibi diğer finansal istikrar göstergelerindeki iyileştirmelerle ilişkilidir.
Bu ilişki, bir dizi sağlamlık kontrolünde geçerlidir. Büyüklük veya sermaye seviyeleri gibi bankaya özgü özellikleri veya enflasyon, gayrisafi yurtiçi hâsılaya kredi veya kültürel tutumlar gibi ülke düzeyindeki faktörleri kontrol etsek de, bağımsızlık ile finansal istikrar arasındaki bağlantı güçlü kalmaya devam etmektedir. Ayrıca elde edilen sonuç araçsal değişkenler kullanılarak doğrulanmakta ve ilişkinin ters nedensellik veya ihmal edilmiş değişkenler marifetiyle yönlendirilmediği teyit edilmektedir.
Daha önemlisi, düzenleme ve gözetim bağımsızlığının faydalı etkisi belirli banka türlerine bağlı değildir. Bankalar büyük veya küçük, devlet veya özel mülkiyet veya siyasi olarak bağlantılı veya bağlantısız olsun (bankanın yönetim kurulunda siyasi olarak bağlantılı kişilerin varlığına dayanarak), bağımsızlığın olumlu etkileri sürekli olarak gözlemlenmektedir. Bu sonuç, yasal bağımsızlığın siyasi ekonomi kısıtlamalarının ötesinde gözetimi güçlendirme yeteneğini vurgular.
Ancak, genel gözetim yapısının önemli olduğu görülmektedir. Düzenleme ve gözetim bağımsızlığının etkisi, gözetim merkez bankası içinde yer aldığında daha fazladır ve hatta gözetim otoritelerinin çok güçlü olduğu durumlarda ters tepebilir ki; bu muhtemelen özel sektörden düzenleyici yakalama riskinin artmasından (araştırmadaki gösterge kamu sektöründen bağımsızlığa odaklandığından) kaynaklanır.
Bu araştırmada ayrıca bu etkinin kriz zamanlarında da geçerli olup olmadığı test edilmiştir. Bağımsızlık krizler sırasında daha düşük batık kredilerle ilişkilendirilmeye devam ederken, bu ilişkinin istatistiksel önemi normal zamanlara göre daha zayıftır. Bu, düzenleme ve gözetim bağımsızlığının bankacılık sistemlerinin genel dayanıklılığını güçlendirmesine rağmen, sistemik şoklar vurduğunda koruyucu etkisinin kısmen zayıflayabileceğini göstermektedir. Bununla birlikte, araştırmadan elde edilen kanıtlar açık bir politika çıkarımını desteklemektedir: bankacılık gözetim otoritelerini siyasi baskıdan izole etmek finansal istikrarı iyileştirir; bu da düzenleme ve gözetim bağımsızlığını takip etmeye değer bir reform haline getirir.
[1] Adrian et al. (2023); Adrian and Narain (2019).
[2] < https://www.sciencedirect.com/science/article/abs/pii/S0378426624002322#d1e3760 >.
[3] Engelsiz bir sürüm için bkz. < https://papers.ssrn.com/sol3/papers.cfm?abstract_id=5128484 >.
[4] Verilere erişim için bkz. < https://www.nicolofraccaroli.com/data >.
[5] Bu endeksin bir sınırlaması, “fiili” [de facto] değil “hukuki” [de jure] bağımsızlığı ölçmesidir; yani, ülkenin düzenlemelerinde yer alan gözetim otoritelerinin bağımsızlık derecesini ölçer ki; bu, mutlaka gerçek bağımsızlıklarına karşılık gelmez. Örneğin, bir ülkede zayıf denge ve gözetim mekanizmaları varsa, yasa gözetim otoritesine güçlü bir bağımsızlık sağlasa bile yürütme gücü anılan otoritenin kararlarını etkileyebilir.
[6] Çevirenin Notu: [Altman] Z-Puanı, halka açık bir şirketin iflasla karşı karşıya kalma olasılığını değerlendirmek için kullanılan ve şirketin genel kredi sağlığının bir göstergesi olarak hizmet eden bir finansal ölçüttür. Puan bir şirketin iflasa doğru gidip gitmediğini belirlemek için kullanılan bir formüldür. Formülde kârlılık, borç durumu (kaldıraç), likidite, ödeme gücü ve faaliyet oranları dikkate alınıyor. Altman Z-puanı sıfıra yakın bir değer, şirketin iflasa doğru gittiğini gösterirken, üçe yakın bir değer ise şirketin sağlam bir finansal konumda olduğunu gösterir. İstatistikteki geleneksel Z-puanının bir çeşidi olan Altman Z-puanı, bir şirketin yıllık 10-K raporunda bulunan verilerden hesaplanabilen beş finansal orana dayanır. Bir şirketin iflas etme olasılığının yüksek olup olmadığını tahmin etmek için kârlılık, borç durumu, likidite, ödeme gücü ve faaliyetleri kullanılır. New York Üniversitesi Stern Finans Profesörü Edward Altman, Altman Z-puanı formülünü 1967 yılında geliştirmiş, 1968’de de yayımlanmıştır. Altman, yıllar içinde Z-puanını yeniden değerlendirmeye devam etmiştir. Altman, 1969’dan 1975’e kadar sıkıntıda olan 86 şirkete, ardından 1976’dan 1995’e kadar 110 şirkete ve son olarak 1996’dan 1999’a kadar 120 şirkete bakmış ve Z-puanının yüzde 82 ile yüzde 94 arasında bir doğruluğa sahip olduğunu bulmuştur. 2012 yılında, halka açık ve halka kapalı şirketleri, üretim ve üretim dışı şirketleri ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve ABD dışı şirketleri değerlendirmek için kullanılabilen Altman Z-score Plus adlı güncellenmiş bir sürüm yayınlamıştır. Altman Z-score Plus, kurumsal kredi riskini değerlendirmek için kullanılabilir. Altman Z-score, kredi riskini hesaplamanın güvenilir bir ölçüsü haline gelmiştir [Kaynak: < https://www.investopedia.com/terms/a/altman.asp >].
Yavuz Akbulak
1966 yılında, Gence-Borçalı yöresinden göç etmiş bir ailenin çocuğu olarak Ardahan/Çıldır’da doğdu. 1984 yılında yapılan sınavda Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü kazandı. 1985 yılında Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümüne yatay geçiş yaptı ve 1988’de Marmara Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Maliye bölümünü birincilikle, Fakülteyi ise 11’inci olarak bitirdi.
1997 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nin Denver şehrinde yer alan ‘Spring International Language Center’da; 65’inci dönem müdavimi olarak 2008-2009 döneminde Milli Güvenlik Akademisi’nde (MGA) eğitim gördü ve MGA’dan dereceyle mezun oldu. MGA eğitimi esnasında ‘Sınır Aşan Sular Meselesi’, ‘Petrol Sorunu’ gibi önemli başlıklarda bilimsel çalışmalar yaptı.
• Türkiye’de Yatırımların ve İstihdamın Durumu ve Mevcut Ortamın İyileştirilmesine İlişkin Öneriler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü);
• Türk Sosyal Güvenlik Sisteminde Yaşanan Sorunlar ve Alınması Gereken Önlemler (Maliye Hesap Uzmanları Vakfı Araştırma Yarışması İkincilik Ödülü, Sevinç Akbulak ile birlikte);
• Kayıp Yıllar: Türkiye’de 1980’li Yıllardan Bu Yana Kamu Borçlanma Politikaları ve Bankacılık Sektörüne Etkileri (Bankalar Yeminli Murakıpları Vakfı Eser Yarışması, Övgüye Değer Ödülü, Emre Kavaklı ve Ayça Tokmak ile birlikte),
• Türkiye’de Sermaye Piyasası Araçları ve Halka Açık Anonim Şirketler (Sevinç Akbulak ile birlikte) ve
• Türkiye’de Reel ve Mali Sektör: Genel Durum, Sorunlar ve Öneriler (Sevinç Akbulak ile birlikte)
başlıklı kitapları yayımlanmıştır.
• Anonim Şirketlerde Kâr Dağıtımı Esasları ve Yedek Akçeler (Bilgi Toplumunda Hukuk, Ünal TEKİNALP’e Armağan, Cilt I; 2003),
• Anonim Şirketlerin Halka Açılması (Muğla Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Tartışma Tebliğleri Serisi II; 2004)
ile
• Prof. Dr. Saim ÜSTÜNDAĞ’a Vefa Andacı (2020), Cilt II;
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler (2021);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ’a İthafen İlmi Makaleler II (2021);
• Sosyal Bilimlerde Güncel Gelişmeler (2021);
• Ticari İşletme Hukuku Fasikülü (2022);
• Ticari Mevzuat Notları (2022);
• Bilimsel Araştırmalar (2022);
• Hukuki İncelemeler (2023);
• Prof. Dr. Saim Üstündağ Adına Seçme Yazılar (2024);
• Hukuka Giriş (2024);
• İşletme, Pazarlama ve Hukuk Yazıları (2024),
• İnterdisipliner Çalışmalar (e-Kitap, 2025)
başlıklı kitapların bazı bölümlerinin de yazarıdır.
1992 yılından beri Türkiye’de yayımlanan otuza yakın Dergi, Gazete ve Blog’da 3 bini aşkın Telif Makale ve Telif Yazı ile tamamı İngilizceden olmak üzere Türkçe Derleme ve Türkçe Çevirisi yayımlanmıştır.
1988 yılında intisap ettiği Sermaye Piyasası Kurulu’nda (SPK) uzman yardımcısı, uzman (yeterlik sınavı üçüncüsü), başuzman, daire başkanı ve başkanlık danışmanı; Özelleştirme İdaresi Başkanlığı GSM 1800 Lisansları Değerleme Komisyonunda üye olarak görev yapmış, ayrıca Vergi Konseyi’nin bazı alt çalışma gruplarında (Menkul Sermaye İratları ve Değer Artış Kazançları; Kayıt Dışı Ekonomi; Özkaynakların Güçlendirilmesi) yer almış olup; halen başuzman unvanıyla SPK’da çalışmaktadır.
Hayatı dosdoğru yaşamak ve çalışkanlık vazgeçilmez ilkeleridir. Ülkesi ‘Türkiye Cumhuriyeti’ her şeyin üstündedir.